Göstermecilik Ne Demek? Psikolojik Bir Mercekten İnsan Davranışlarının Sahnesi
Bir psikolog olarak bazen kendimi, insanların sahneye çıktığı, rollerini büyük bir dikkatle oynadığı bir tiyatro salonunda hissederim. Günümüz dünyasında herkesin bir izleyicisi, herkesin bir rolü var. Ama kimsenin tam olarak kim olduğu belli değil. İşte bu noktada “göstermecilik” devreye giriyor. Peki, göstermecilik ne demek? Bu sadece “kendini göstermek” midir, yoksa daha derin bir psikolojik dinamik mi taşır?
Bilişsel Psikoloji Açısından Göstermecilik
Bilişsel psikoloji, insanın düşünce süreçlerini ve algı mekanizmalarını anlamaya çalışır. Bu açıdan göstermecilik, bireyin dış dünyaya sunduğu imaj ile kendi iç dünyası arasındaki bilişsel çelişkiyi ifade eder. İnsan, başkalarının kendisini nasıl gördüğüne dair zihninde bir model oluşturur. Bu model, çoğu zaman gerçek benlikle çelişir.
Bir kişi sosyal medyada “mutlu”, “başarılı” ya da “özgüvenli” bir kimlik sergilerken, bilinçaltında yatan asıl duygu “yetersizlik” ya da “değersizlik” olabilir. Bu durum bilişsel bir savunma mekanizmasıdır: Zihin, içsel acıyı gizlemek için dışsal bir parıltı yaratır. Böylece kişi hem kendini hem de çevresini kandırarak geçici bir rahatlama sağlar.
Ancak bu rahatlama, sürdürülebilir değildir. Çünkü gerçek benlik ile sahnelenen benlik arasındaki fark büyüdükçe bilişsel uyumsuzluk artar. Bu da uzun vadede anksiyete, kimlik karmaşası ve tükenmişlik hissine yol açar.
Duygusal Psikoloji Perspektifinden Göstermecilik
Duygusal psikoloji, bireyin hislerini ve bu hislerin davranışlara etkisini inceler. Göstermecilik çoğu zaman bastırılmış duyguların dışavurum biçimidir. İnsanlar görülmek, fark edilmek ve kabul edilmek ister. Bu temel duygusal ihtiyaç, eğer çocuklukta yeterince karşılanmamışsa, yetişkinlikte “gösterme” davranışıyla telafi edilmeye çalışılır.
Bir birey, değerli olduğunu hissetmek için sürekli başarı hikayeleri paylaşabilir, pahalı objelerle statü gösterebilir ya da sosyal çevresine mükemmel bir imaj sunabilir. Ancak bu gösterinin altında genellikle şu sessiz cümle yatar: “Lütfen beni fark et.”
Göstermecilik, duygusal boşlukları doldurmak için kullanılan geçici bir araçtır. Fakat paradoksal biçimde, kişi ne kadar çok gösterirse, içsel yalnızlığı o kadar derinleşir. Çünkü gösterinin izleyicisi çoktur, ama anlayanı yoktur.
Sosyal Psikoloji ve Göstermeciliğin Toplumsal Sahnesi
Sosyal psikoloji açısından göstermecilik, toplumsal normlar ve beklentiler tarafından şekillenen bir davranış biçimidir. Modern toplum bireyleri, sürekli olarak bir “seyir kültürü” içinde yaşar. İnsanlar artık yalnızca yaşamakla kalmaz; yaşadıklarını sergiler.
Goffman’ın “Gündelik Yaşamda Benliğin Sunumu” adlı eserinde belirttiği gibi, insanlar sosyal ortamlarda birer aktördür. Her biri kendine uygun bir “maskeyle” dolaşır. Bu maskeler, toplumsal kabul görmek için takılır. Ancak sürekli rol yapmak, bireyin gerçek benliğiyle bağını koparır.
Toplum, gösterene alkış tutar, düşüneni sorgular. Bu durum, insanların içsel gerçekliğini bastırmasına ve sahte kimliklerle var olmaya zorlanmasına neden olur. Böylece “göstermecilik” sadece bireysel bir davranış değil, aynı zamanda kolektif bir kültürel hastalık haline gelir.
Göstermecilikten Gerçekliğe: Kendini Görme Cesareti
Bir psikolog olarak, en çok karşılaştığım meselelerden biri “görülme ihtiyacı”dır. İnsan, başkaları tarafından görülmek isterken, çoğu zaman kendi içini görmeyi unutur. Göstermeciliğin panzehiri tam da buradadır: kendini olduğu gibi görebilmek.
Bu, cesaret isteyen bir süreçtir. Çünkü gösterilen yüzün arkasında kırılgan, korkak ya da eksik hisseden bir benlik olabilir. Ama gerçek iyileşme, o yüzü düşürmekle başlar.
Kendini olduğu gibi kabul eden kişi, artık göstermeye değil, yaşamaya başlar. Göstermeciliğin yerini otantiklik alır; sahnenin yerini içsel dinginlik.
Sonuç: Göstermecilik Bir Maskedir, Gerçeklik Nefes Almaktır
Göstermecilik ne demek? sorusunun yanıtı, yalnızca sözlükte değil, her birimizin davranışlarında saklıdır. Bu kavram; kim olduğumuzu unuttuğumuz, nasıl göründüğümüze odaklandığımız her anın psikolojik izdüşümüdür.
Belki de bugün yapılacak en büyük cesaret gösterisi, kimseye bir şey göstermemek, sadece olmaktır. Çünkü insan, gösterdiğiyle değil, gizlediğiyle tanınır. Ve en büyük özgürlük, artık rol yapma zorunluluğunun kalmamasıdır.